Mimarlığın Geleceği: Organik Mimarlık

organik mimarlık
Eco-Lifestyle Center. imaj © Avcı Architects

 

Organik mimarlık terimi ilk kez modern mimarlığın ve yirminci yüzyılın önde gelen mimarlarından Frank Lloyd Wright tarafından ortaya atılan ve doğa ile yapının kendiliğinden bir uyum içinde olması gerektiğini savunan mimarlık anlayışı olarak ortaya çıkar. Wright’in 1975 yılında yazdığı In the Cause Architecture kitabında belirttiği üzere, tasarımcı malzemeye ya da yapıya herhangi biçim dayatmaz, eğer tasarımcı malzemenin doğasını doğru anlar ve iyi kullanırsa yapının görünümünü zaten malzeme  belirler. Tam da bu noktada, Louis Sullivan’ın öne sürdüğü “form işlevi takip eder” söylemini Wright aslında  “form ve işlev birdir” olarak değiştirir.

Malzemenin doğasını esas alan organik mimarlığın, günümüz mimarlık literatüründe farklı tanımlandığı, altının tam olarak doldurulamadığı ya da sadece biçimsellik, imgecilik yaklaşımıyla kendini var edebildiği açıkça görülür.

Sadece şekilsizlik / tuhaflık  ve herhangi bir şeye benze(ye)meme durumu organik mimarlığın bir uslüp ve stil kavramı üzerinden tartışılmasını öngörür. Oysaki, Wright’ın söylemlerine atıfta bulunarak, organik bir yapı malzemenin doğasından başlayarak o yapının tüm operasyonel işlevselleğine ve formuna kadar kendiliğinden bir denge kurması ve tüm fonksiyonlarını bu dengeye göre gerçekleştirebilmesidir. Yerelde değerlendirildiğinde, organik mimari sadece duvarları nefes alabilen, gereksiz teknolojileri barındırmayan, az enerji sarfeden ya da doğayı kirletmeyen bir tasarım felsefesi olarak tanımlanmaz; buradaki öngörü, hiç kuşkusuz insan ilişkileri, toplum ilişkileri, yaşam biçimi, içinde bulunduğu bağlamın nasıl şekillendiği ve bu somut/soyut akışın nasıl çalıştığı aynı zamanda alttan üste (ya da üst ölçekten-yerele) doğru birbirini besleyen bir yaklaşım olarak ele alınır ve organik mimarinin bir parçasıdır.

 

Doğaya zarar vermeden bir mimarlık üretmek gerçekten mümkün!

Avcı Architects, Türkiye’de ve dünyada doğa odaklı ve malzemenin doğasını anlayarak ürettiği ve herhangi bir uslüp ve stil kavramını şiddetle reddettiği tasarım felsefesiyle organik mimarlığın özüne inerek doğaya zarar vermeden bir mimarlık üretmenin varolabileceğini kendi projeleri üzerinden gözler önüne seriyor. Avcı Architects, organik mimarlığı yüzeysel terminoloji ve tanımlamaların dışında tutarak şekilci ve özel imgelemelerle ifade etmiyor. Ofis, alt tabanı “biomimicry” ye dayanan ve bütünüyle organik çalışan bir yapılanmanın içinde olduğumuzu yineleyerek doğanın gerçekten bir parçası olan ve doğayla birlikte çalışmasını sağlayan yapılar üretiyor.

organik mimari
Eco-Lifestyle Center. imaj © Avcı Architects

 

Sürdürülebilirlik yaklaşımıyla ve araştırmalarıyla Türkiye’de bu kavramı bir adım daha ileri taşıyan Avcı Architects, sıklıkla tasarım üretim süreçlerinde dile getirdikleri “biomimicry” ifadesini bu noktada organik mimarlık’la örtüştürüyor. Ancak, ofisin tasarım felsefesi aynı zamanda yapı üretiminde doğayı anlamakla doğayı taklit etmeyi birbirinden ayırıyor. Buradaki gözlem, malzemelerin organik olmasından başlayarak, binanın dokusundan binanın kemiklerine kadar türeyen operasyonel ve formal bir süreci içeriyor. Kısaca, tasarımcı yapının formunu sonradan belirlemiyor, form aslında doğası gereği şekilleniyor.

 

Organik-görünen ile gerçekten organik olan arasında büyük bir fark var…

Mimar Selçuk Avcı organik mimarlığın günümüzde yüzeysel ve indirgemeci bir tavırla tariflendiğini belirterek her zaman projelerinde malzemenin doğasıyla ilgilendiklerini ve sürecin esas bölümünün (eğer buradaki tutum gerçek bir organik yapıyı sorunsallaştırmaksa) aslında Frank Lloyd Wright’a atıfta bulunarak bu tarafta olduğunu belirtiyor:

Organik mimarinin özü aslında doğanın içinde olan akışlara saygı göstermekten başlıyor onlarla dengeli bir mimarinin işlemesi onu organik mimari terimine dogru yönlendiriyor. Dolayısıyla, burada şeklin bir önemi yok. Yani, şekli itibari ile organik olması şart değil köşeleri küt bir küp de organik olarak tanımlanabilir. Uslüp, stil olmamalı (!)

Organik mimarinin senelerdir nasıl çalıştığını anlamak için tarihi Harran Evlerinin incelenmesi gerektiğini vurgulayan Selçuk Avcı, Harran Evleri’ndeki malzemelerin doğasını anlayarak toprağın, kilin, taşın yasam şartlarını nasıl iyileştirmeye çalıştırdığının altını çiziyor:

harran evleriHarran Evleri, imaj: smnhsn @ fotokritik

 

mimarlığın geleceği
Harran evleri kesit. imaj: Mimdap

 

Tarihi Harran Evleri doğal olarak nefes alır ve arkasında ilave hiç bir güç yoktur, bu yapıların kendi kendini besleyen bir organik yapısı vardır. Aslında, tüm projelerimizde bizim de idealimiz bu. Binaların mekanik tarafını minimize etmek (dış enerji kaynaklarını azaltmak) ve malzemelerin kendi kendilerini yöneten şekliyle idame ettirmesini sağlamak ve biz de araştırmalarımızı bu yönde sürdürüyoruz.

 

organik mimari

Eco-Lifestyle Center Masterplan Kesiti. imaj © Avcı Architects

 

Ek olarak, Avcı Architects’in organik mimarlığa ilişkin bütünsel düşünce felsefesini içeren iki önemli projesi Eco-Lifestyle Center ve Slimbridge Wetlands Ziyaretçi Merkezi bu yaklaşımın nasıl şekillendiğini adım adım analiz verileri ve raporlarıyla doğruluyor. Zamansız sürdürülebilirlik kavramıyla öne sunulan Eco-Lifestyle Center, altyapı, iklim, ulaşım, rüzgar, suyun akışı, ormanın akışı, rüzgarın akışı gibi derin bir analiz sürecini içererek tabiatın karakteristik özelliklerini anlayarak ve tanımlayarak doğaya ne kadar daha az zarar veririz sorusunun cevabını bulmaya çalışıyor. Araziyi bölüm bölüm parçalayarak ve filtreleyerek masterplan ölçeğinden –konut tipolojilerinin belirlenmesine kadar inen süreçte sürdürülebilirliğe dair tüm altbaşlıklar sıralanıyor. Bu yöntem de, organik mimarlığın üst ölçekten-en küçük ölçek ve yaşam biçimlerine kadar nasıl şekillendiğinin somut bir yapılaşması olarak karşımıza çıkıyor.

Selçuk Avcı: Doğal olarak nefes alan bir binanın cephesi kendi kendini temizleyebilirse benim için en ideali. Bunu gerçek cephe malzemeleriyle de yapılabilir ya da dış etkenlerle de ilişkilendirerek yapılabilir.

 

slimbridge-wetlands-ziyaretci-merkezi-organik-mimarlik
Slimbridge Wetlands Ziyaretçi Merkezi. imaj © Avcı Architects

 

Herhangi bir mekanik güce ihtiyaç duymayan organik mimarlığın diğer iyi bir örneği ise Slimbridge Wetlands Ziyaretçi Merkezi. Bu yapıda binanın nefes alışı rüzgar bacalarıyla sağlanıyor. Konumu itibari ile alan kıyıya çok yakın olduğu için rüzgar orantısı binanın kendi kendini temizlemesi için yeterli oluyor. Bina ekstra hiçbir güç gerektirmeksizin kendi kendini temizliyor ve klimaya ihtiyaç duymadan binayı soğutuyor.

Kısaca, bu örneklerden yola çıkarak, organikleşmenin basamakları ne kadar kendi kendini uzun vadede yürütebilirse bir bina ya da yerleşke o kadar daha organik olabiliyor. Organik mimari hiçbir zaman mimarın düşünce biçiminin son ürünü olan formla başlamadığını ve buna karar veren aslında malzemenin ve doğanın kendi akışının olduğunu keskin bir biçimde ortaya koyuyor. Bu yaklaşımın altını doldurarak ve doğanın davranış biçimlerini her projede sorunsallaştıran Avcı Architects, organik mimarinin en önemli kaynağının “malzeme” yi doğru anlamak ve yorumlamaktan geçtiğini savunuyor.

Recommended Posts

Leave a Comment