Kamusal Mekanda Aidiyet Üzerine
Kamusal mekan kavramı, 31 Mayıs’ta başlayan gezi direnişi ile birlikte gündeme taşınan politik kavram karmaşası yumağında belki de en düğümlenmiş olanıydı. Kamusal mekan denince akla ilk gelen mekanlardan biri olan parklar, süreç boyunca kamuoyunun kendini var edebildiği en önemli mekanlar olarak, sembol haline geldiler. Ancak, kamu için var olan bu mekanlar, otorite tarafından kamunun kullanımına yasaklandığında bir kavram karmaşası peydah oldu, kimindi yahu bu kamusal mekan?
Bu sorunsalın ortaya çıkışı, kamu kelimesinin üzerinde yerleşmiş olan algı dualitesiyle alakalıdır. Kamu, sözlükte anlam olarak “1. Halk hizmeti gören devlet organlarının tümü. 2.Bir ülkedeki halkın bütünü, halk, amme olarak geçer. [1] Yani kamu denince anlaşılan hem idare eden, hem de idare edilendir. Bu durum, devletin bütün toplumun temsilcisi olduğu argümanının sonucudur.
Dolayisiyla kamusal mekan, aslında devlet kontrolünde yürütülen resmi bir mekandır ve ‘kamusal’ tanımından ötürü herkese aitligi cagristirirken, yine aynı ‘kamusal’ tanımından ötürü, devlete ait olan ve bu sebepten aslında hiç kimseye ait olmayanı da tariflemektedir.
” Giderek, daha da karmaşıklaşan kent yaşantısında, kentsel form bizleri yalnızca belirli yerler arasında seyahat etmek zorunda bırakmaktadır. Özellikle kamusal açık mekanları, yalnızca geçip gitmek için kullandığımız durumlarda, hepimiz belli oranlarda yabancılaşma hissedebiliriz.Çünkü, aslında herkese ve kimseye ait olmayan bu mekanların, asıl amacı da bundan ibaretmiş gibi yansıtılmaktadır. Bu algıyı yaratan büyük çoğunlukla devlet otoritesinin yaratmış olduğu dokunulmazlık algısıdır.” [2]
Hiç kimseye ait olmama argümanı üzerinden yaratılan dokunulmazlık algısının doğal bir sonucu olarak kamusal mekan üzerinde söz sahibi olamayan birey, bu mekanlar ile edilgen bir bağ kurar. Varoluşunu sadece kendine ait olan ‘özel’ mekanında tanımlamaya razı edilir, bu da bireyin kamusal mekanda etken bir özne olmasını engeller. Bireyin kamusal mekan üzerindeki etkisizliği ise otorite için kontrolü kolaylaştırır. Böylelikle mekan üzerinde tek söz sahibi haline gelir ve yaşanan değişimler piramit diyagramının tepeden inme şemasıyla uygulanır.
Bu bakış açısıyla kamusal mekanın kime ait olduğu sorusuna dönüldüğünde, ‘kamu ile devlet’ arasındaki geçişli yapıdan ötürü kesin bir ayrım yapılamaz ancak gezi direnişi öznelinde kamusal mekan üzerindeki hak belirleyiciliğini kamuoyundan bağımsız olarak gerçekleştiren otoriteden bahsedebilir. Hedeflenen, iki kavram arasında sürekli olması gereken diyalektiğin sağlanması için otoritenin mekan üzerindeki fiziksel, sosyal ve politik kararlarının sorgulanabileceği ve bunun gündelik yaşama adapte edilebileceği bir iktidar ilişkisinin oluşturulabilmesidir.
1Güncel Türkçe Sözlük, htt p://tdkterim.gov.tr/bts/
2.Bıyık Zeynep – Kamusal Mekanın, Kent Mekanından Soyutlanması Vedevlet Otorite’sinin Yaratmış Olduğu Dokunulmazlık Algısının Bu Süreçteki Rolü, S.6
Berrin Özdemir