Alışveriş Merkezlerine Stratejik Dönüşüm Projeleri

Stratejik Dönüşüm Projeleri

Photo: Asiana Jurca Avci

 

Avcı Architects, son yıllarda sayıları hızla artan ve bir çoğu beklenen potansiyelleri karşılayamayan alışveriş merkezleri üzerine yaptığı araştırmaların ışığında, tek bir fonksiyona odaklanmış mekanlardan sıyrılarak, kentin yaşanabilirliğini destekleyen stratejik dönüşüm projeleri tasarlıyor. Kent yaşantısından bağımsız ve kapalı alanlarla kısıtlanmış alışveriş merkezlerinin modern yaşam standartlarına uygun olmadığını savunan Selçuk Avcı, bu tür oluşumların insanları birbirinden kopuk ve araç odaklı bir yaşantıya ittiğini düşünüyor.

“Yaşam merkezlerinin vazgeçilmez mahalle ve sokak dokularının, insanlar arasındaki bağı güçlendirdiği gerçeğinden yola çıkarak, bu zeminin entegre edilmediği ya da çekim noktalarının bu yönde kurgulanmadığı alışveriş merkezlerinin uzun ömürlü olamayacağını düşünüyorum.” “Nitelikli araştırma yapılmadan inşa edilen alışveriş merkezlerinin yatırımcıları genellikle hüsrana uğruyor. Konunun uzmanlarının, neredeyse bitişik nizamda alışveriş merkezi yapılmasının doğru bir karar olmadığını mal sahiplerine söylememeleri bence büyük bir mesuliyetsizlik. İngilizce’de bu tür yapılarla ilgili enteresan bir terim vardır; Cannibalisation, yani birbirini yemek… İşte bu düşüncesizlikle yapılan alışveriş merkezleri birbirlerini yiyorlar, çünkü çekim merkezleri çakışıyor ve kullanıcılar hangisine gideceğini şaşırıyor.

Alışveriş merkezlerinin popülaritesi düşüşe geçecek…

1950’li yıllarda Amerika’da yayılmaya başlayan ve kısa zamanda hızla sayıları artan modern alışveriş merkezlerinin, kent yaşantısını destekleyemeyen altyapısının ve yakın çevrede birbirini olumsuz etkilemesinin Türkiye için de beklenen bir durum olduğunu vurgulayan Selçuk Avcı, alışveriş merkezlerinin günümüzdeki popülaritesinin benzer bir hızla düşüşe geçmesinin an meselesi olduğunu söylüyor.

Urbanista ile işbirliğinde yatırım stratejileri kurgulayan Avcı Architects, alışveriş merkezi yatırımcılarını da bu konuda bilinçlendirerek yönlendirmeye çalışıyor. Bu stratejik ortaklık daha mimari süreç başlamadan, yatırımcıya o yer için vizyonun ne olması gerektiğini tanımlamak üzerine kurulu, rakamsal, toplumsal ve sosyolojik evreleri olan araştırmaları kapsıyor. Bu araştırmalarda, yatırım potansiyellerinin seçenekleri ve rakamsal olarak nasıl işleyebileceğini anlatan bir altyapı hazırlanarak, yapıların toplumsal standartları nasıl etkileyebileceği üzerine öneriler üretilmeye çalışılıyor.

Selçuk Avcı, tasarım yaklaşımında sürdürülebilirlik esaslarını temel alarak projeler üreten Avcı Architects’in, alışveriş merkezlerini bu konuda diğer yapılardan farklı görmediğini “Etik, ekolojik, ekonomik filtrelerden geçirilen çalışmalar sonucunda, alışveriş merkezleri sadece enerji tasarrufu ile değil, bununla birlikte yaşam merkezlerine ve topluma uzun süre destek veren altyapısıyla sürdürülebilir niteliklere ulaşabilir” şeklinde vurguluyor.

Palazzo Dorottya’nın Altın Çağı…

 

Avcı Architects’in alışveriş merkezleriyle ilgili yaptığı stratejik dönüşüm projelerinden biri de Budapeşte’de yer alan Palazzo Dorottya. 1821-1824 yılları arasında varlıklı bir tüccarın isteği üzerine, iki katlı bir konut olarak tasarlanmış olan yapıya zamanla katlar eklenmiş. Neo-barok tarzdaki lobiyle, avludaki pavyonun da eklenmesiyle bina zamanla adeta bir kolaj halini almış. Yapı, yıllar sonra Avcı Architects’in dahil olduğu, nitelikli restorasyon sürecinin ardından eski ihtişamının da ötesinde, yeni ve çağdaş yaşamına kavuştu.

Anıt niteliğinde tescilli bir yapı olan Palazzo Dorottya’nın dönüşümünde, zemin katları lüks alışveriş birimleri, Piano Nobile katı ofis, üst katlar ise konut olarak kurgulandı. Karma kullanımlı bir proje olarak ele alınan yapının karakteristik özelliklerini oluşturan detaylar, yapının arka ana duvarı ve ana cephenin ilk iki katı aynı şekilde korundu. Palazzo Dorottya’nın korunan dış cephesi, içeride yer alan modern betonarme iskeleti saran bir deri vazifesi gördü. Avcı Architects binanın dışını çevreleyen arkadları, ana caddeden direkt ulaşılan alışveriş birimleri olarak, merkezi holden bağımsız çalışabilecek şekilde tasarladı. Bu durum aynı zamanda Vörösmarty Meydanı’ndaki sokak aktivitelerinin de yapıya doğru kaymasına olanak vermiş ve çevredeki kent dokusunu destekledi. Avcı Architects’in yapının tasarımında kurguladığı, iki kat yüksekliğindeki seralar, kış mevsimlerinde ihtiyaç duyulan ısı enerjisini muhafaza ederken, yapının avlu cephelerinde uygulanan güneş kırıcılar da ısı kazanımını maksimize hale getirdi.

Selçuk Avcı, Palazzo Dorottya’nın dönüşüm sürecini “19. yüzyılda tasarlanan ve zamanla kullanım dışı kalarak harabeye dönen bir konutu, modern anlayışlarla ele alıp farklı bir fonksiyonla hayata döndürmek ve hem eski hem de yeni yüzüyle kent yaşantısının bir parçası haline getirmek” şeklinde dile getiriyor.

Astoria’nın Yeniden Yapılanması…

 

İnşaatı 2008 yılında tamamlanan ve zamanla kendi iç dinamikleri için gereken ihtiyaçlara cevap veremeyen Astoria, Avcı Architects tarafından mevcut bir alışveriş merkezinin, değişen sektörel talepler doğrultusunda tekrar konumlandırılması projesi olarak ele alındı. Yapılan analizler sonucunda, ofis yapılarının çoğunlukta olduğu ve yakın mesafede büyük kapasiteli alışveriş merkezlerinin bulunduğu Gayrettepe bölgesinde yer alan Astoria’nın, 30.000 metrekarelik alana yayılan mağaza çeşitliliğinin bu bölge için yeterli çekicilikte olmadığı sonucuna varıldı. Avcı Architects gerekli dönüşüm kriterlerini, ofis kullanımının arttırılması ve alışveriş birimlerine ayrılan metrekarelerinin yeniden düzenlenmesi olarak belirledi. Ayrıca yeme-içme mekanını da bir sokağı veya mahalle ortamını anımsatacak şekilde yenilenerek genel kurguya eklendi.

Astoria’nın yaşadığı olumsuz değişimi Selçuk Avcı şu şekilde anlatıyor: “Astoria’da yaşadığımız hikaye, Türkiye’nin yakın gelecekte alışmak zorunda kalacağı bir durum gibi görünüyor. Çünkü son 10 yıl içinde müthiş bir hızla ve plansızca çok sayıda alışveriş merkezi yapıldı. Şehrin merkezinde birbirini çiğneyen çokça örneği var. Türkiye yakın zaman içinde alışveriş merkezine hücum paniğine kapıldı ve Astoria da bunun belirgin örneklerinden biriydi. O noktada belki Astoria kulelerinin altında bir alışveriş fonksiyonu olması gerekiyordu ama ölçeği yanlıştı. Yeterince çekim gücü yoktu ve kısa zamanda olan gücünü de yitirdi. “ 

Avcı Architects’in tasarladığı yeni planlamaların ışığında, Astoria’nın yeme-içme ve alışveriş birimleri, giriş katı ve -1 ile -2 katlarına taşınırken, +1’den itibaren katlar ofis olarak değerlendirildi. Yeme-içme birimlerinin olduğu kat genişletilerek çevredeki diğer ofisler için de çekici hale getirildi. Bu kattaki atrium bir meydan olarak ele alındı ve lokantalar sokak dokusuna benzer şekilde yerleştirildi. Lokantaların aralarında oluşturulan ve “touch down” olarak adlandırılan mobil çalışma alanlarında meşe paneller, rahat mobilyalar ve gerektiğinde kullanılabilecek prizler ile uzun süreli oturma ve çalışma için sade, konforlu ve kullanışlı mekanlar oluşturuldu. Yapıda mobil çalışma alanlarının ve terasların dışında, hem çalışanların hem de dışarıdan gelenlerin ortak kullanımına açılması hedeflenen esnek toplantı odası düşünüldü.

Avcı Architects’in geniş bir araştırma zeminine dayanan tasarımı, Astoria’nın hem bölgedeki bütün ofislere hizmet edebilecek sosyal imkanları barındıran hem de bina kullanıcılarının günlük hayat kalitelerini arttırmayı hedefleyen bir yapı olmasını sağladı.

Recommended Posts

Leave a Comment