Malzemelerin Kapalı Çarşısı

bi ozet

AVCI ARCHITECTS kurucularından Selçuk Avcı ile yapı sektörü ve Yapı Fuarı üzerine konuştuk.

Bir mimar olarak Yapı Fuarı’nı ziyaret sebebiniz nedir? Yeni iş ilişkileri geliştirmenize ve yeni projelerinize katkısı oluyor mu? Yapı Fuarı ziyaretlerinizin ileride yapacağınız projelere etkisi nasıl oluyor?

Ben sabah gerçekleşen “Türkiye’de Sürdürülebilirlik ve Türk Müteahhitler Birliği Deneyimi” semineri için bugün buradaydım. Özellikle genç mimarların Yapı Fuarı’nı ziyaret etmeleri gerektiğini düşünüyorum. Burayı gezerken ofisteki elemanların da buraya gelmeleri gerektiğini anladım. TÜYAP’ın desteğiyle onları da yarın buraya getiriyoruz. Tecrübeleri olmayan mimarların bizzat gelip burada bir sürü malzemeyi bir arada görmeleri çok faydalı. Birçok yerde yapılan uygulamalar da öğreti açısından çok faydalı. Dolayısıyla ofisten birkaç kişiyi seçip yarın buraya getiriyoruz.

“Her şeyin bir arada olduğu bir yer, Kapalı Çarşı gibi. Malzemelerin kapalı çarşısı.”

Benim açımdan da faydalı ben de yeni şeyler görüyorum, dikkatimi çekiyor. Tek tük olsa bile benim de öğreneceğim bir şeyler var. Benim için bir öğreti burası, ders kitabı gibi bir şey. Koskocaman bir ders kitabı.

Projelere de etkisi oluyor; çünkü bizzat bir şeyle karşılaşıyorum. “Bu buna çok uyar” deyip onu geliştirmeye başlıyorum. Şu anda mutfakta olan 5-6 tane proje var, onların her birinde bir karar gerekiyor. Tam da o noktada olduğun zaman fuara gelirsen aç geliyorsun tabi ki, hakikaten görmek istiyorsun. Önemsiyorum bu yüzden. Her şeyin bir arada olduğu bir yer, Kapalı Çarşı gibi. Malzemelerin kapalı çarşısı.

Yapı sektörünün bugünkü durumunu kısaca değerlendirebilir misiniz? Size göre sektörde acil çözüm bekleyen sorunlar nedir? Sektörün kısa ve orta vadedeki vizyonunu çizebilir misiniz?

Bence en geniş sorun şu: yapı sektörü sadece talebe göre çalışıyor. Talebin ötesinde bir araştırma yapma ihtirası yok. İşverenler bir şeyi talep etmiyorlarsa bizim yapı sektörümüz kendini başka bir yöne doğru, bir şey icat etmeye doğru, yenilikçiliğe doğru itelemiyor. Yenilikçilik daha çok dışarıdan geliyor. Türkiye olarak biz imalatçı bir memleketiz, icatçı bir memleket değiliz. Bu faydasız bir şey. Sattığımız şeyin kilo değeri çok az. Memleket olarak bizim dışa ihraç ettiğimiz nesnelerin kilo bazındaki değerini artırmamız lazım. Bununla ne demek istediğimi anlatabiliyor muyum? Fikrin kilosu çok az. Ben bir şey icat ettim diyelim, düşüncenin ağırlığı yok; ama değeri çok, milyarlar kazandırıyor. Mesela Çin’in bize sattığı malzemelerin kilo değeri 350 Dolar, Türkiye’nin Çin’e sattığı malzemelerin kilo değeri 7 Dolar. Biz onlara hammadde satıyoruz, onlar o malzemeyi işleyip bize satıyor. Kıyaslarsak Çin az gelişmiş bir ülke diyebilirsiniz; ama onlar bile bizim çok ötemizde. Bu denklemi bir türlü oturtamadık. İnşaat sektörüyle kalkınmaya çalışıyoruz; ama yaptığımız şeyin yine kilo değeri çok az. Beton satıyoruz; ama mesela yenilikçi malzemeler üretilse, dış piyasaya bunu satabilsek, memlekete çok daha fazla getirisi olur.

“Yaratmak demek risk almak demek.”

Bunun değişmesi için eğitimsel büyük hamleler yapılması lazım. Eğittiğimiz çocuklara yaratıcılığın önemini benimsetmek, risk almayı benimsetmek lazım. Yaratmak demek risk almak demek. Bir şey uydurup kağıda çizip “bu nasıl olur” demek basit bir şey aslında; ama Türkiye’de biz buna, düşünceye değer vermiyoruz. Çok basit bir şekilde Türkiye’deki tasarımcıların aldığı ücretlerle yurtdışındaki tasarımcıların aldığı ücretleri karşılaştırınca da bu görülüyor. Türk tasarımcıların bir şeyler üretmeye heveslenip, bunu satıp memlekete bir değer getirmesine destek verilmeli.

Mesela Turquality diye bir şey var. Hükümetin bir fonlama aracı. Herhangi bir imalatçı bundan destek alıp dışarıda marketing, showroom, imalat kolaylıkları vs. gibi şeyler için parasal destek alabiliyor. Mimarlar da öyle bu arada. Ben mimar olarak gidip Hong Kong’da ofis açmaya yeltensem hükümet masraflarımın %50’sini 6 sene boyunca karşılıyor. Bunu bilen mimar da hemen hemen hiç yok. Aslında bir yerde bir destek var; ama bilinçlendirilmiyor insanlar. Mimarların belki %5-10’u biliyor. Teşvik edilmiyor demeye çalışıyorum. Türkiye’deki bir tasarımcıyı ortaya bir yenilik koyması için teşvik eden işveren sayısı da çok az.

O açıdan bu fuar güzel; ama yeni bir şey yok. Londra’da böyle bir fuara gitsem her sene farklı bir yenilik olur ve şaşkınlık içinde kalırım. Buraya ise satın almak için geliniyor.

Yapı Fuarı hakkındaki görüşleriniz nasıl? Sizce fuarlar yapı sektörü için ne önem taşıyor? Bugünlerde düzenlenen fuarların önceki yıllara kıyasla farkları neler?

Türkiye’de ilk defa katılıyorum; ama farkettim ki gerekiyor. Dediğim gibi bana öğretecek çok farklı bir şeyi olmasa da ofiste 25-35 yaş arası gençler var. Onlar için bence fuarlar çok önemli. Her şeyi bir arada görmek ve anlayarak seçebilmek çok faydalı. Bir tasarımcı açısından tabi ki bu, inşaatçı açısından ayrı faydalı. Anladığım kadarıyla burada olanların %99’u müteahhit ve inşaatçı. Pek tasarımcı görmedim burada. İngiltere’de böyle bir etkinliğe gelenlerin %20-30’u tasarımcılardır. Burada belki %1.

Recommended Posts

Leave a Comment